NEIN!

Elif Hint kocaman gözlerini, kocamanlığına yakışır şekilde, yavaş yavaş açtı. Demir parmaklıkları görünce büyük bir hata yaptığını anlayıp kocaman olduğu açıkça ortada olan gözlerini kapattı. Artık törensel şeyler yapmayacaktı.

Elif Hint, 309 santimetreydi, kocaman kulaklara ve kocaman gözlere sahipti. Kafası daha kocamandı, ayakları da kocamandı, gövdesi hepsinden kocamandı. Çoğu insan onun fil olduğunu iddia ederdi fakat Elif Hint bunu ırkçı, homofobik, cinsiyetçi ve türcü buluyordu.

Demir parmaklıklar, parmakların aksine, demirdendi ve yine parmakların aksine Elif Hint'in kıramayacağı kadar sertti. Ayrıca parmaklarla kıyaslanamayacak kadar uzundu. Tabii parmaklarla kıyaslanabilecek kadar kısa olanları da vardı ama parmak olmadığı aşikârdı.

Gördüğünüz gibi, parmak anlamsız bir kelimedir. Eğer göremediyseniz yazmayı deneyin ve konuyu dağıtmayın.

Benle uğraşmak yerine demir parmaklıkların arasından baksaydınız makyaj yapmış şişman adamları, büyük ve küçük çadırları görebilirdiniz. Ayrıca toprağı ve havayı da görebilirdiniz. Belki bulutları hatta uçan bir kuşu bile…

Yusuf Sıkalın gözlerini zorlanarak açtı. Bunun sorumlusu çapaktı ve çapağı bir buz baltasıyla öldürtemezdi. Aslında denemeye değ… Hayır, hayır…

Sıkalın altmışlı yaşlarında, 1,69 boyunda, baş düşmanı Adil Kilitler'e inat gür bıyıklı ve selefi Welat Emir Lenin'in aksine sadece sağ eli sakat olan bir diktatördü.

Adil Kilitler, pişman bir anne ve daha pişman bir babanın insanlığa tepki olarak doğan oğluydu. Çocukluğu boş ve beleş geçti. Ergenliğe girdiği gibi komünist Sıkalın'a özenerek bıyık bırakmaya çalıştı ama asla o muhteşem Sıkalın bıyıklarına ulaşamadı. Bu da Sıkalın'a kötü duygular beslemesine neden oldu. Hırslandı ve halkın en salak anını bekledi. O zamana kadar kimse büyük bir lider olacağını tahmin edememişti.

Welat Emir Lenin kel bir ölüydü.

Elif Hint uyuyamayacağını anlayınca ölmeye karar verdi. Bir süre uyuyarak ölmeye çalıştı ve uyuyakaldı ama ölemeyince uyumayı da bırakmak zorunda kaldı. Uyumayı başarmış olması onu mutlu edemedi çünkü artık ölmek istiyordu, ki tek aleti sürekli başında taşıdığı hortumdu ve bu hortum ölmekten çok sularla ilgileniyordu. Hortuma patronun kim olduğunu göstermesi gerekiyordu. Hortum bu sırada suları arzuluyordu. Hortumu demir parmaklıklara yavaşça vurdu. Hortum hatalarını anlamak yerine pişkin pişkin ıslaklığı düşünüyordu. Hortumu daha sert vurdu parmakla alakasız parmaklıklara. Hortum fışladı. Elif Hint daha sert vurdu. Hortum fışlamanın suyla ilgisi olmadığına karar verip şşşladı. Elif Hint daha sert vurdu. Hortum taşa çarpan damlayı düşünerek şıpladı. Elif Hint bir acı hissetti ve şiddet eylemlerini bıraktı. Hortum da derin su hayallerine daldı. Bu sırada çingene standartlarına göre giyinen bir çingene gösterinin başlamak üzere olduğunu ve Elif Hint'le stilini paylaşması gerektiğini düşünerek çingenemsi adımlarla demir parmaklıklara yaklaşıyordu.

Hala yaklaşıyordu.

Bir çingeneye göre gayet yavaş yaklaşıyordu.

Aaa, durdu.

Neyse, çingene duradursun. Biz de Yoldaş Sıkalın'a dönelim. (Yusuf diye hitap etmek isterdim ama “Bu ne samimiyet?!” diye esip gürleyebilir ve şu an onun topraklarındayız ve bu parantezi kapatmayı reddediyorum.

Yoldaş Sıkalın son günlerde çok öfkeliydi. Aslında hayatı boyunca çok öfkeliydi hatta ana rahminde bıyıklarıyla alay eden ikiz kardeşini göbek bağıyla boğmuş ve doğduğunda babasını vatan hainliğiyle suçlamıştı. Ama son günlerde öfkeli olmasının özel bir nedeni vardı: Adil Kilitler Avrupa'yı mahvederken Sovyet topraklarına da girmiş ve Sıkalıngrad'a kadar ilerlemişti. Bıyığının onuru zedelenmişti ve bunun intikamı mutlaka alınaca…

Kapat şu parantezi! diye gürledi usulca.

Lan! dedi, gayet sakin.

Belinden modası geçmiş bir tabanca çıkardı sevecen bir halde. Çok yakışıklı olan bana doğrulttu. Kırmızı yüzü, ideolojisi gibi, çok tatlıydı.
KAPAT ŞU PARANTEZİ! diye önerdi. )]}

Adil Kilitler ordularını doğuya yollamış, ellerini hain bir sinek edasıyla ovuşturarak yeni zaferin haberini beklemekteydi. Faşist rejim sayesinde Doğu Avrupa halkı şimdiden zayıflamış, biraz deri biraz kemik kalmıştı. Kilitler'in propaganda bakanı bunu obeziteyle savaş olarak gösterdi ve insanlar, sıfır beden manyaklığına sinir olsalar da, korkunun verdiği güvenle buna inandı. Ordular sağlık ve güzellik dağıtarak Sıkalıngrad'a kadar geldi ama burada muhteşem bir soğuk ve şehrin içinde savaşmayı göze almış kıpkırmızı bir orduyla karşılaştılar. Kışlık kıyafetlerini giymeyi unutan Alman askerleri ya katledildi ya da esir alındı. Sonra esir alınanlar da katledildi. Kırmızıların çoğu öldü. 40.000 sivil öldü. Kadınlara tabii ki tecavüz edildi. Savaşın kaybedeni ölen enayilerken kazananı, şüphesiz, Sıkalın'dı.

Elif Hint kendini ucuz ve kalitesiz hissediyordu. Bunda ucuz ve kalitesiz olmasının büyük bir payı olsa da çingene kıyafetlerinin etkisi yok sayılamazdı. “Nein! Nein!” diye bağırmıştı ama yine de giymek zorunda kalmıştı. Elif Hint ırkçı veya türcü olduğunu düşünmüyordu ama çingenelerden nefret ediyor ve hepsinin imha edilmesini istiyordu. Bu onu Adil Kilitler'e ve Alman kültürüne yaklaştırmıştı gençliğinde. Varillerce bira içip Rammstein konserlerine giderdi. Berlin gecelerinin vazgeçilmezlerinden olmuştu bir anda. Partilerden ve popülerlikten bunalıp düşünmeye başladığında teninin rengini fark etti ve hak ettiği yere, çingene sirkine katılmaya karar verdi. Kahramanı Adil Kilitler'e gönülden bağlı SS subaylarından kaçmaya başlaması hayatın garip oyunlarından biriydi.

Yusuf Sıkalın, üç saatlik bıyık bakımından sonra orduları Berlin'e gönderip köse Kilitler'in kurduğu Third Reich'i yıkmanın iyi bir fikir olduğuna karar verdi. Planlar yapıldı, emirler verildi, bıyıklar buruldu. Sıkalıngrad'daki zafer herkesi neşelendirmişti. Moskova'daki büyük bir gösteri bunu pekiştirecekti. Ordular yürüdü, Elifler yürüdü.

Adil Kilitler, üstünlüğü kaybettiğinin farkındaydı. Doğuda da batıda da geri çekilmeye başlamıştı Alman orduları. Sıkalıngrad'da 800.000'e yakın asker kaybetmişti. Çok güvendiği SS subayları soykırımdan kurtulan Yahudilerce izlenip öldürülüyordu. Kızıl Ordu Berlin'e ulaşmak üzereydi. Kızıl Ordu Korosu “Oynama Şıkıdım Şıkıdım” ile Kızıl Ordu'ya eşlik ediyordu. Manyak herifler.
Savaşın sonunu öngörebiliyordu Kilitler. Alman ırkının dirilişi sona eriyor, dört bir yandan yenilgi haberleri geliyordu. Muhteşem Türkiye Third Reich'e savaş ilan edince yaşamanın bir anlamı olmadığına karar verdi. Bu onu derinden yaralamıştı.
Güvendiği bir subaya cesedinin yakılmasını emretti. Odasına döndü, tabancasını çekmecesinden çıkardı ve yavaşça başına dayadı. Aklında hala “Oynama Şıkıdım Şıkıdım” vardı. Dışardan öyle görünse de pek havalı bir intihar olmadı.

Führer'in ölüm haberi hemen yayıldı. Amerika'da viskiyle, Sovyetler'de votkayla karşılandı. İtalyanlar, İtalyanca bir şeyler zırvalarken Japonlar amatörce buldu. Elif Hint şok oldu, inkâr etti, ağladı ve sustu.

Kızıl Ordu doğudan; Amerika batıdan girdi Berlin'e. Mussolini düşmüştü, Japonlar da teslim olmak üzereydi. Amerika atom bombasını Sovyetler'e atamayacağını anlayınca Japonya'ya attı. Hiroşima ve Nagazaki dümdüz oldu. Japonya teslim oldu. Haberler her yerde sevinçle karşılandı.

II. Dünya Savaşı ve 45 milyon insanın hayatı sona ermişti. Moskova'da kutlamalar için büyük bir sirk düzenlendi. Elif Hint gösterinin yıldızıydı ama bunun tek nedeni fil olduğunu düşünmeleri ve muazzam büyüklükteki vücuduydu. Artık vücuduyla değil sanatıyla gündeme gelmek isteyen Elif Hint gösteriye çıkmayı reddetse de zorla çıkardılar. Herkesten nefret ediyordu. Kahkahalar atan aptal kadınlardan, kahkahalar atan aptal kadınların peşinden koşan aptal erkeklerden, generallerden, siyasetçilerden, yalakalardan, cücelerden, bıyıkla… Sıkalın? Mest olmuştu, heyecanla zıplayan hedonist hortumu bile bir anda durulmuştu. O muhteşem bıyıklar, o tonton surat, o sinirli kaşlar, nefret dolu gözler… İnsanlardan ırkları, dinleri, dilleri yüzünden nefret etmezdi Sıkalın. Sadece nefret ederdi. Nedensizce nefret ederdi. Elif Hint aradığı aşkı en beklemediği anda bulmuştu. İlahi bir kuvvetle karşısına çıkan herkesi ayaklarının altında çiğnedi, bencil hortumu bile heyecanlanıp insanların boynunu kırdı ve sonunda, tüm zorluklara rağmen, Sıkalın'a ulaştı.
Sinirlenemedi Sıkalın. Tepki de veremedi. Şaşkındı ama belli edemedi. Hayatında ilk defa işleri planladığı gibi gitmiyordu ve inanılmaz bir şekilde bu durum hoşuna gitmişti. Artık tanrı değildi. Artık korkulan bir diktatör değildi. Saygı denen korku ürününden kurtulmuştu.
O nefret dolu diktatör ilk defa gülümsedi ve sevgiyi tattı.

O güzel insan o güzel file binip gitti.