The Matrix (1999)

Morpheus, Neo’ya iki seçenek sunuyor:
Kırmızı hap: Gerçeği temsil ediyor, bu hapı almayı seçerse “aydınlandırılacak”, Matrix’in tam olarak ne olduğunu keşfedebilecek ve gerçek dünyayı görebilecek.
Mavi hap: Hiçbir şey yaşanmamış gibi uyanacak ve Matrix illüzyonunda bilinçsiz bir şekilde yaşamaya devam edecek.
Neo tabii ki kırmızı hapı seçiyor ve gerçek dünyaya dönüyor. Ancak bu seçimde gerçekten tam bir söz hakkı var mı Neo’nun? Dünya’yı makineler ele geçirmiş durumda, gün ışığı yok, yaşam yok, insanlar insanlar hareket dahi edemiyor, Matrix’te bir rüyayı yaşıyorlar. Gerçek dünya pek de yaşanılacak bir yer değil artık. Cypher’ın da arkadaşlarının fişlerini çekerken belirttiği gibi: Morpheus gerçekleri tam olarak paylaşmıyor, sadece kırmızı hapı seçmelerine yetecek kadar bilgi veriyor. Yani insanları aydınlatırken onlara söz hakkı tanımıyor. Neo gerçek dünyaya uyanıyor, Morpheus oryantasyon sırasında gerçekleri anlatıyor ve burada Neo’nun şok olduğunu ve hatta öfkelendiğini görebiliyoruz. Bunun üzerine Morpheus insanları belli bir yaştan sonra uyandırmadıklarını çünkü gerçek dünyaya adapte olamadıklarını belirtiyor.
Platon’un Devlet’inde Yedinci Kitap’ta aşağıdaki kısımları okuyoruz:
“Yeraltında mağaramsı bir yer, içinde insanlar. Önde boydan boya ışığa açılan bir giriş… İnsanlar çocukluklarından beri ayaklarından, boyunlarından zincire vurulmuş, bu mağarada yaşıyorlar. Ne kımıldanabiliyor ne de burunlarının ucundan başka bir yer görebiliyorlar, öyle sıkı sıkıya bağlanmışlar ki, kafalarını bile oynatamıyorlar.”
“Mahpuslardan birini kurtaralım; zorla ayağa kaldıralım, başını çevirelim, yürütelim onu; gözlerini ışığa kaldırsın. Bütün bu hareketler ona acı verecek. Gölgelerini gördüğü nesnelere gözü kamaşarak bakacak. Ona demin gördüğün şeyler sadece boş gölgelerdi, şimdiyse gerçeğe daha yakınsın, gerçek nesnelere daha çevriksin, daha doğru görüyorsun, dersek; önünden geçen her şeyi birer birer ona gösterir, bunların ne olduğunu sorarsak ne der? Şaşırakalmaz mı? Demin gördüğü şeyler, ona şimdikilerden daha gerçek gibi gelmez mi?”
Morpheus’un Neo’yu Matrix’ten kurtarması, acı gerçeği gerçek bir seçim hakkı sunmaksızın göstermesi Mağara Alegorisi’yle neredeyse bire bir uyuşuyor.
Neo mağaradan kurtarılıyor, gerçekle tanışıyor ancak Matrix’le ilişkisini kesmiyor. Diğer insanları da gerçekle tanıştırması gerekiyor ve bunun için mücadele ediyor. Neo’nun filmin sonunda yaptığı konuşmada da bunu görüyoruz. Yine Devlet’in aynı kısmına dönersek aşağıdaki pasajda da görebiliyoruz bunu:
“Öyleyse, seçkin insanları en yüksek saydığımız şeyin bilgisine doğru yöneltmek, onları karanlıklardan ışığa çıkarmak, […] bizlere düşer ama o yüce kata yükselip de iyiyi doyasıya seyretmiş kimseleri bugünkü gibi kendi hallerine bırakmayalım. […] Yukarıda durakalmasınlar, mağaradaki mahpuslar arasına dönsünler […]”
Matrix, insanların kendi seçimleri dışında var olduğu ve bu sayede makinelere gerekli enerjiyi sağlayan yapay bir dünya. Peki yapay olması gerçek olmadığına hükmetmemizi gerektirir mi? Matrix’te de insanlar hissedebiliyor, Matrix’teki insanların da hırsları var, Matrix’te toplumsal hayat devam ediyor. Demek ki Matrix’e bağlı insanların diğer insanlardan büyük bir farkı yok. Ancak özgürleşmiş / özgürleştirilmiş olanlar kendilerinden biri olan Morpheus’u kurtarmak için düzinelerce insanı, Matrix’te ölenlerin gerçek hayatta da öldüğünü bilmelerine rağmen, vicdan yükü hissetmeksizin öldürebiliyor. Filmin başlarında Trinity de tereddüt etmeden bir polisi öldürüyor. Ajanların da kendi vücudu olmadığını anlıyoruz filmden, yani her ajan öldürüldüğünde vücudu ele geçirilen bir insan öldürülüyor aslında. Morpheus bunu Neo’ya söylediği şu cümleyle rasyonalize etmişti: “Bu insanlar hala sistemin bir parçası ve bu durum onları düşmanlarımız yapar.”
Şimdi kişisel hikayeleri bir kenara bırakıp dışarıdan bakmayı deneyelim:
Dünyada makineler ve insanlar arasında bir savaş var, makineler Zion dışında her şeyi ve herkesi ele geçirmiş, yani egemen güç makineler. Zion’un dışındaki insanlar -vücutlarının nerede olduğunu dikkate almazsak- Matrix’te, makinelerin hükmü altında yaşıyor. Zion’dakiler ise makinelerden saklanarak ve gerilla tarzı stratejiyle vur-kaç yaparak mücadele etmeye çalışıyor ve bu mücadele sırasında “sistemin parçası” olarak gördükleri Matrix’e bağlı insanları kendi yüce amaçları için öldürmekten çekinmeyip bunu collateral damage olarak görüyorlar. Kısaca Matrix’e bağlı insanlar özgürleş(tiril)miş insanların gözünde dehumanize olmuş bir halde.
O zaman bu insan direnişinin meşruiyeti sadece gerçek dünyada olmalarına mı dayanıyor? Herkes gerçek dünyaya kavuşana kadar sürecek mi bu mücadele? Matrix mutlaka yok edilmeli mi?
Sanırım bunların hepsi yine Platon’a çıkıyor. Mağaradan çıkarılanlar herkesi mağaradan çıkarmayı hedefliyor ve bu amaca ulaşmak için her yola başvurmayı kendilerine hak olarak görüyorlar. Aydınlanmış olanlar herkesi aydınlatmak istiyor ve bunu zor kullanarak yapabileceklerinin farkındalar.