Erlend Loe/Doppler

dün bütün gün ufaklıkla çadırda uzanıp havadan sudan konuştuk. ona su verdim, taze dallar koparıp getirdim; ben de ateşin korları arasında büyük et parçaları pişirip yedim. kürkünü tarağımla tımarlarken, insanların binlerce yıldır eğlence olsun diye değil, hayati bir ihtiyaçtan dolayı geyik avladığını anlattım ona, pedagojik bir biçimde. hayvan topluluklarının sınırsızca büyümesi felaketlere yol açar, dedim; ne dediğimi ben de pek bilmiyordum, buna benzer bir şeyi ya bir yerlerden duymuştum ya da bir yerde okumuştum, o yüzden böyle söyleyiverdim. geyikler çoğaldığında, hem fiziksel hem de zihinsel hastalıklar yayılır, dedim, sonunda ormanda keyifsiz bir ortam oluşur. gözünde bir canlandır bakalım, dedim yavruya. artık bir adı olmalı, ona bir isim bulmalıyım ama bir gözünde canlandır bakalım, dedim: salgın hastalıktan mustarip, ruh sağlıkları bozuk bir sürü geyik yiyecek için dövüşüyor, böğürerek sağa sola saldırıyor, ormanın tüm yasalarını ve geyiklerin etik kurallarını ayaklar altına alıyor. böyle olmasını kimse istemez. bu yüzden benim atalarım geyik avladılar, bu yüzden bizler bugün geyik avlıyoruz, dedim. bugün yaşamak için geyik etine ve derisine ihtiyacımız yok ama -burada sesimi alçalttım- yine de avlanıyoruz. ormana dalıp geyik avlamanın hoş bir şey olduğunu düşünüyoruz. avcıların arasında sıkı bir yoldaşlık var, anladığım kadarıyla, dedim, bir tür alışkanlık olmuş. eski alışkanlıklardan dolayı bunu yapıyoruz. ayrıca, daha önce de belirttiğim gibi, hayvan sürüsünün çok büyümesini engelliyoruz. işte böyle. ancak ben anneni eski bir alışkanlıktan dolayı öldürmüş değilim. ihtiyaçtan öldürdüm. günlerdir hiçbir şey yememiştim. yabanmersini mevsimi bittiğinden bu yana karnımı doğru dürüst doyuramamıştım. o işi bıçakla yaptığım için de özür dilerim, dedim. bu kadar haşinlik lüzumsuzdu ama tüfeğim yok, zaten kullanmasını da bilmiyorum. beni suçlayacak olursan, benimle ilişkinde, birtakım noktalarda duygusal bakımdan zorlanırsan, bunu anlarım. olabilir. bu duygulara kendin kulak vereceksin ve nerede gerekli görüyorsan oraya bir sınır koyacaksın. ama şunu bilmeni istiyorum ki, bu zor zamanlarda sana destek olmaya hazırım, dedim, hem -kısa bir moladan sonra devam ettim- annen bir süre sonra aranızdaki bağı merhametsizce kesecekti. seni kendinden uzaklaştıracak ve çekip gitmeni isteyecekti. çünkü geyikler böyledir. çok iyiymiş gibi görünür, sonra da çocuklarınıza bok gibi davranırsınız. çok hayvansınız. çocuğu doğurup, emzirip biraz da yol gösterdiniz mi, tamam; onlar tam kendilerini güvende ve tehlikeden uzak hissettiklerinde de başınızdan atıverin. annen kısa bir süre sonra, hatta belki de gelecek hafta sen kendi yoluna, ben kendi yoluma, diye başlayacaktı; o gün senin için acı bir gün olacaktı, pek çok geyiğin asla üstesinden gelemediği bir gün, ama ben anneni öldürdüğüm için şimdi bunları yaşamaktan kurtuldun; bunun yerine onu, çatallı diliyle değil, her zaman arkanda olan ve manasızca, birdenbire senden koparılıp alınan biri olarak hatırlayacaksın, dedim tüylerini tararken.


teşekkürler sevgili bardaki tatlı kadın. ben de kıkırdayarak güldüm seriyi okurken.