S.C.U.M. Manifesto/Valerie Solanas

Kitabın girişinde hükümetin kadınlar tarafından devrilmesi, para sisteminin yok edilmesi, üretimde tamamıyla otomasyona geçilmesi ve erkek cinsiyetin yok edilmesi gerektiğinden bahsediliyor. Hemen ardından teknolojinin gelişmesiyle artık üremek için erkeklere ihtiyaç olmadığı ve bu sayede sadece kadınlardan oluşan bir toplum kurulabileceği; erkek cinsiyetin aslında biyolojik bir kazadan ibaret olduğu, erkeklerin tamamlanmamış kadınlar olduğu savunuluyor.


Zaten başlığıyla bile provokatif olan kitap daha ilk iki paragrafıyla şok etti beni. Meselenin bir tarafı değilmiş gibi okumaya devam ettim ve bu zekice satirin aslında gerçek düşünceler olabileceğini aklımdan geçirmedim bile. Erkeklerin eksik, tamamlanmamış kadınlar olduğundan hareketle, sırf kendilerini tamamlayabilmek, bu eksikliği gizleyebilmek için kapitalizmi, otoriter rejimleri, baskıcı aile kurumunu toplumun köklerine nasıl yerleştirdiklerini anlattı sert bir şekilde. İlerledikçe satir değilmiş gibi hissettim. Nefret, öfke, düşmanlıkla doluydu bütün kitap. Bahsedilen zavallı erkek stereotipi beni gücendirmeye başladı bir erkek olarak. Sanırım o sırada okumayı seven bir kadının maruz kaldığının gerçek boyutunun küçük bir kısmını, bunun için geç sayılabilecek bir yaşta, ilk defa fark ettim.

Kadınların çocuksu, aptal, ileriyi göremeyen büyük çocuklar olduklarını iddia eden Schopenhauer’u; kadın cinsiyetin ekstrem aptallıkla dolu olduğunu ve bilge olmaya çalışan kadının sadece kendini daha gülünç duruma sokacağını söyleyen Erasmus’u; Ardea kentinin kadınlar yüzünden yok edildiğini yazan Machiavelli’yi; feministlerle alay edercesine yazılardan oluşan, aileyi toplumun temeline koyup toplumsal cinsiyet rolleri yerine getirilmediği takdirde toplumun yok olacağını anlattığı bir kitap yazan anarşist Proudhon’yu ve farklı asırlarda yaşamış sayısız diğer saygın erkek düşünürleri, kadınlar hakkındaki absürt, gerçekten yoksun düşüncelerine rağmen, el üstünde tuttuğumuzu görünce kitabın değeri daha da arttı gözümde. Kitap saçma, yazıldığı zamana (60’lar) göre kolayca çürütülebilecek iddialarla dolu, yazarın hayatını inceleyince de açık bir şekilde anlaşılıyor sağlıklı bir zihinden çıkmadığı. Bunu uzun uzun anlatmak malumun ilanından öteye gitmeyecektir.

Ancak kitap hakkında Quora’da yazılanları okuyunca yetişkin, sağlıklı bir zihne sahip entelektüel erkeklerin, yazarın hayatından, iddialarının saçmalığından bahsederek kitabın aslında ne kadar da mantıksız ve “alakasız” olduğunu şevkle kanıtlamaya çalışmaları, bu malumu ilan etmek için bu kadar emek vermeleri ilginç geldi. Her tür bilgiye müthiş bir hızla ulaşılabilen bu çağda, eşi olan erkekten sırf kadın olduğu için şiddet gören kadını “yuvanı yıkma” diyerek terör içinde yaşamak zorunda kaldığı eve gönderen üniformalı erkekler; 8 Mart’ta kadınların “fıtrat”ından bahsetmekten çekinmeyen takım elbiseli erkekler; kadının kıyafetinden kahkahasına, eğitiminden nasıl oturacağına kadar hayatının bütün alanlarına müdahale hakkını kendinde bulabilen erkekler varken ve bu erkekler kadınlar hakkında korkunç (dışarıdan bakabilseydik gülünç) şeyler söyleyip hala saygın konumlarda kalabilirken bir kadının aynı şeyi yapmaya cüret edebiliyor olması en ilerici, en akılcı erkekleri bile öfkeden kudurtabiliyor. Öyleyse bu kitabın -satir olup olmamasının bu durumda hiçbir önemi yok- kendimizi üstün sanmamızdan gelen kibrimizi ve bu konudaki ikiyüzlülüğümüzü suratımıza vurması belki de bakış açımıza yararı olan şeylerden biri olacaktır.